12. Taşkışla (Mecidiye Kışlası)
Sultan Abdülmecid'in emriyle 1839 yılında Taşkışla'da bir tıp okulu yapılmaya başlanmıştır. Okul tamamlanmadan Übdülmecid ölünce bina yarım kalmıştır. Sultan Abdülaziz (1861-1876) tahta geçtiği zaman binayı kışla yapısına dönüştürerek tamamlatmış ve Sultan Abdülmecid'in adına izafeten Mecidiye Kışlası ismini verdirmiştir. Yapının okuldan kışlaya dönüştürülmesinde Hacı Isdepan Kalfa görevlendirilmiştir. Daha sonraları tahrip olan bina yıktırılarak Sarkıs Balian tarafından 1863-1864 yıllarında tekrar inşa ettirilmiştir. Kışlanın inşaatında Hacı Migirdich Kalfa yadrımcı mimar olarak çalışmıştır. l0 Temmuz l894 tarihindeki l0 şiddetindeki depremden büyük hasar gören yapı R.d'Aronco tarafından onarılmıştır.16 Taskışla 70x40 m. boyutlarında bir orta avlu etrafında çevrelenen dikdörtgen plânli bir yapıdır. Yapının dört kösesinde cepheden dışa taşan çıkmalarla belirginleştirilmiş kuleler yer almaktadır.
Kışla ara bölümlerde iki katlı olmasına karşın kulelerde üç kata yükselmektedir. Giriş kısmı zemin katta 8 adet sütun üzerinde yükselmektedir. Katlar yatay silmelerle ayrılarak belirginleştirilmiştir. Kışla giriş aksında ve kulelerde kemerli pencerelerle diğer kısımlarda ise dikdörtgen formlu pencerelerle aydınlatılmaktadır. Dikdörtgen formlu pencerelerin üstünde; alt katta yatay alınlıklar, üst katta ise üçgen alınlıklar yer almaktadır. Geleneksel kışla şemasında oldugu gibi burada da orta avluyu çevreleyen koridorun etrafına dizilmiş odalar bulunmaktadır. Kulelerin orta kısmında Mekteb-i Harbiye'de olduğu gibi küçük avlular bulunmaktadır. İkinci Meşrutiyet bu kıslada ilân edilmiştir. Bu sırada Sultan Abdülhamid'e karşı olayları destekleyen alaylardan biri de bu kışlada kalıyordu. Ayaklanmalarda yaralanan askerler Hamidiye hastanesinde tedavi edilmiş ve nekahat dönemini kışlada geçirmişlerdir. Kışla 9 Mayıs 1914 yılında çıkan yangında büyük tahribata uğramış, Cumhuriyetin ilân edilmesinden sonra Milli Eğitim Bakanlığı'na devredilmiştir. Restore edilen yapı halen İstanbul Teknik Üniversitesi Mühendislik ve Mimarlık Fakülteleri olarak kullanılmaktadır.
13. Davutpaşa Kışlası
Kışla; İstanbul'un şehir surları dışında, Topkapı'dan Edirne'ye kadar uzanan eski kervan yolunun üzerinde, Davutpaşa Sahrası olarak adlandırılan mevkide Çırpıcı ve Haznedar derelerinin arasında denizden 70 metre yükseklikte bir tepenin doğu yamacındadır. Davutpaşa'da yerleşmenin başlangıcı Bizanslılar dönemine kadar inmektedir. Askeri amaçların dışında sayfiye yeri olarak da kullanılan bölgede Bizans İmparatorlarına ait bazı saraylar da bulunmaktadır. Bizanslılara ait Afamea Sarayı'nın, Davutpaşa Sarayı'nın olduğu yerde bulunduğu tahmin edilmektedir. Hammer'e göre Bizanslılar devrinde Hebdemon adı verilen bu bölgede askeri törenlerle birlikte saltanat değişimlerinde taç giyme törenleri de düzenlenmiştir. Ayrıca burayı da içine alan Cerrahpaşa ve Haseki'yi kapsayan bölgeye ise Kserofolos adı verilmişti. Bazı kaynaklar ise bu bölgenin adının Aretai (Erdemliler) olarak belirtmektedir. Bizans İmparatoru IV. Romanos Diogenes (1067-1071) burada birçok köşk yaptırmış, İmparator I. Aleksios Komnenos (1081-1118) ise imparatorluğu ele geçirmek üzere İstanbul surları önüne geldiğinde karargâhını bu bölgede kurdurmuştur. Bizans döneminden günümüze, deniz ile Davutpaşa kapıları arasında uzanan bazı duvar kalıntıları ve bir burç kalıntısı ile su yolları ve sarnıçlar bulunmaktadır. Bu sarnıçlardan Davutpaşa Kışlası içinde kalan bölümüne çok yakın zamana kadar girilip sandallarla dolaşılabilmekteymiş. 1970'li yıllarda yapılan yol yapımı çalışmaları sırasında tonozlu bir yol, bir lahit ve 2 ve 3. yüzyıllara tarihlendirilen bazı şapeller bulunmuş ancak, çalışmaların engellenmemesi için iş sahiplerince yok edilmişlerdir. Sadece küçük bir şapelin apsidi üzerindeki Meryem Ana freski Ayasofya Müzesi'nde korunmaktadır.
İstanbul'un fethi ile Osmanlılar döneminde askeri açıdan önem kazanan bölgeye II. Bayezid'in (1481-1512) vezirlerinden Davud Paşa'nın (1482-1497) adına izafeten Davutpaşa denilmiştir. Doğum yeri ve tarihi hakkında kesin bilgi olmamakla birlikte Arnavutluk'tan devşirildiği ve Enderun-i Hümayun'da yetiştirildiği bilinen koca veya derviş lakaplarıyla anılan Davud Paşa uzun yıllar saray hizmetinde bulunduktan sonra saraydan ayrılmıştır. Fatih Sultan Mehmet tahta geçtiği zaman Davud Paşa Anadolu Beylerbeyiliğine atanmıştır. l499 yılında Dimetoka'da vefat eden Davud Paşa'nın cenazesi İstanbul'a getirilerek Davutpaşa Semtindeki Davutpaşa Camii'inin yakınındaki türbesine gömülmüştür. İstanbul'un fethi sırasında^ 12.000 kişilik Yeniçeri ve 4000 kişilik Sipahi ordusu Davutpaşa Sahrası'nda konaklamış olup ayrıca Fatih Sultan Mehmed'in otağı da burada kurulmuştur. Daha sonraki yıllarda da Davutpaşa Sahrası askeri açıdan önemini korumuş olup, ordunun Rumeli'ye düzenlenen seferlerinde ilk konaklama yeri olmuştur. Rumeli tarafına yapılacak seferlerde daha önceden belirlenen günde ordu, Davutpaşa Sahrası'na gelir ve burada Padişaha ait Otağ-ı Hümayun ile birlikte diğer çadırlarda kurulurdu. Padişah Otağı'nın Davutpaşa Sahrası'na getirilmesi merasimle olurdu. Merasim alayı önce Topkapı Sarayı'ndan Babüssaade önündeki Padişaha ait iki adet tuğu alır, sonra Beyazıt'a gelinerek Mehter Bölüğünde bulunan Otağ-ı Hümayun merasimle alınarak develere yüklenir ve Davutpaşa Sahrası'na götürülürdü.17 Sahrada her zaman ki yerine kurulan Otağ-ı Hümayun'un önüne tuğlar dikilirdi. Padişah veya Sadrazam sefere katılacaklarsa, ordu ile birlikte sefere gidecek olan Sancağ-ı şerif'de merasimle çıkarılırdı. Merasim günü Hırka-i şerif Dairesi'nde Padişah tarafından Sadrazam'a teslim edilen Sancağ-ı şerif, Davutpaşa Sahrası'na götürülür ve Sancak Çadırı'nda veya Sancak Köşkü'nde muhafaza edilirdi. Müneccim veya müneccim başı tarafından uğurlu bir saat tayin edilir, Padişaha arz olunduktan sonra onun da kabul etmesi üzerine kararlaştırılan günde hareket edilirdi. Padişah sefere katılmıyorsa hareket günü Sancağ-ı şerifi Sadrazama teslim eder ve orduyu uğurlardı. Ordunun seferden gelişinde Otağ-ı Hümayun ve diğer çadırlar tekrar kurulur, tuğlar dikilirdi. Padişah, Sadrazamı çadırın önünde karşılar ve ondan Sancağ-ı şerifi alırdı. Daha sonra da Sadrazamı Otağ-ı Hümayun binasında kabul ederek hediyeler verirdi.
Davutpaşa Kışlası'nda bugün daha iyi durumda bulunması ve henüz birçok binası ayakta olduğu için diğer binaları da kapsayacak şekilde inceleyeceğiz; Mehmet Paşa Köşkü; Davutpaşa Kışlası sınırları içinde bulunan en eski yapıdır. Bazı kaynaklarda yapıdan Sancak Köşkü olarak da bahsedilmektedir. Başbakanlık Arşivi Baş Muhasebe Kalemi Defterlerinden 15905 numaralı ve 1747 defter ve Cevdet Tasnifi Saray 8020 numaralı 1737 vesikada da Mehmet Paşa Köşkü ismi geçmektedir. Mehmet Paşa Köşkü'nün yapım tarihi ve tarihte hangi Mehmet Paşa'nın adına izafeten yapıldığı bilinmemektedir. Ancak Helenistik dönem yapısı görüntüsünde olan bu yapının onarımı ile ilgili belgelerin tarihlerine (1737 ve 1747) bakarak 1737 yılından önceki bir tarihte yapıldığını söyleyebiliriz. Kuzeyden güneye doğru eğimli bir arazi üzerinde ve kuzey cephesi yol tarafında olan yapının günümüzde diğer üç tarafı bahçe ile çevrilidir.
Ancak Cevdet Saray Tasnifi 8020 numaralı vesikaya göre köşkün güney cephesinde mermer bir havuzun varlığından bahsedilmektedir. Yapı 19.00x12.70 metre boyutlarında inşa edilmiş olup üç cephesi 6 metre genişliğinde bir revak ile çevrelenmektedir. Revakın çevresinin ahşap (meşe) direklerle çevrili olduğunu Cevdet Saray Tasnifi 8020 numaralı vesikadan öğreniyoruz. Cephelerde gözlemlenen pencere gruplanmaları iç mekandaki düzenlemeleri dışa yansıtmaktadır. Çünkü aynı mekana açılan pencereler aralarındaki küçük doluluklarla gruplanmış gibi görülürler. Farklı mekanlar arasındaki doluluk oranı ise diğerlerinin 2 katıdır. Hadikatül-cevami'den araziye adını veren Davud Paşa'nın burada, padişah orduyu uğurlamaya ya da karşılamaya geldiği zamanlar kalabilmesi için bir köşk yaptırdığını öğreniyoruz.
Hakkında çok fazla bilgi bulunamayan bu kasır 1509 yılında İstanbul'daki büyük depremde yıkılmış olabilir. Daha sonraları ise sürekli bir askeri isyan korkusuyla yaşayan Valide Sultan, 1597 tarihinde bu kasrı yaptırmıştır. Bu tarihlerde hassa mimar olan Dalgıç Ahmet Ağa kasrın mimarı olarak kabul edilmektedir. Eldem Sultan III. Mehmed'in Eğri seferi dönüşünde henüz tam bitmemiş olan bu kasıra geldiğini yazar. Daha sonraları Sultan I. Ahmed bu kasra bir çeşme yaptırmış ve üstüne; Yaptırıp bu çeşmeyi bunda saadetle bu dem/Eyleye daim safalar devlet ile kâmuran Canı ben terk etmeyince bulmadım canana yol/Tek-i ser ettim bu yolda ta bulam masuda yol/Aşkı hakkı bulmadı şol dünyada kim/Bulmadı umman-ı aşk içre bugün sahile yol/Râb-ı doğrudan çıkanlar bulmadı herkez necat/Akil isen gözle şer'i bulasın mevlaya yol/Sırrı Ahmet'ten eğer var ise gönlünde eser/Hâsıl-ı maksuda erer hem bulur maksuda yol/Akıl isen gûş kıl sen bahtının güftarına/Akıl isen gûş kıl sen bulasın mevlaya yol, yazdırmıştır. Kasır en muhteşem günlerini Avcı Mehmed de denilen Sultan IV. Mehmed zamanında yaşamıştır. Ava çok düşkün olan bu padişah bu köşkte kalır ve etrafındaki geniş ormanlık arazide avlanırdı. Sultan IV. Mehmed zamanında bu köşk için çiniler ısmarlanmıştı.18 Sultan I. Mahmud zamanında Davutpaşa Kasrı has oda 1737 tarihinde tamir ettirilmiştir. Otağ-ı Hümayun l849 tarihinden sonra uzunca bir müddet kullanılmamış ve yapı askeri cephanelik olarak kullanılmıştır. Yapının Abdülmecid döneminde 1850 yılında tekrar döşendiğini Cevdet Askeri 12998 numaralı vesikadan öğreniyoruz. Otağ-ı Hümayun kışla binasının güneydoğusunda yer almaktadır. Özenle işlenmiş kesme taştan inşa edilen bu yapı iki katlıdır. Yapının her iki katıda aynı plan şemasında düzenlenmiştir. Yapının günümüzde herhangi bir eki bulunmamaktadır. Oysa tarihi belgelerin çoğunda padişah hamamından bahsedilmektedir. Kasır çevresinde bir kazı çalışması yapıldığı takdirde büyük olasılıkla hamam kalıntılarına rastlanacaktır. Yapıda merdivenlerin alt kata uzanan kolu ile ana salonun kapısının, üst katta ise merdivenin üst kata ulaşan kolunun tam karşısında büyük salonun bulunması iyi çözülmüş bir planlamayı göstermektedir. Zemin kata karşılıklı iki cepheden aynalı tonozla kapatılmış olan revaklardan girilir. İki cephe arasında uzanan 3.1 metre genişliğinde 10.95 metre uzunluğundaki koridor ana ve tali mekanları bölmektedir. Koridorun sağ tarafında 1.30 metre genişliğinde bir kapı ile girilen 10.85x10.32 metre boyutlarında kare formlu ana salon bulunur. İki tarafından dikdörtgen formlu 4'er pencereyle aydınlatılan bu salonda pencere aralarında duvar nişleri vardır. Bu duvar nişlerinden bir tanesinde yaklaşık 15 cm. boyunda çini görülmüştür.
Yapılan incelemelerde yapının başka hiçbir yerinde çini bulunamamıştır. Yapının farklı kullanımları sırasında söküldükleri tahmin edilmektedir. Duvarlardaki sıvalar kaldırılırsa altından çiniler çıkabilir. Bu salonda Sultan I. Ahmed'in yaptırdığı çeşme de bulunmaktadır. Salonun üstü çapraz tonozla örtülüdür. Tonoz karşılıklı olarak Türk motifleri ile işlenmiştir. Ancak yapıdaki harabiyet ve tonoz süslemesindeki yenilik nedeniyle süslemenin özgün olmadığı düşünülmektedir. Dıştan azametli bir görünüşe sahip olan binanın içindeki planlama cephelere büyük ölçüde aksettirilmektedir. Yapının ana bölümü olan büyük salonların bulunduğu kısım üç cephe boyunca iki kat arasındaki bir silme ile bölünmüştür. Dış duvarlardaki kesme Bakırköy taşı çok düzenli işlenmiş olup, taş aralarındaki derzler 1-2 mm. kadardır. Kasrın giriş kısımlarında mermer sütunlar ile sütunların üzerindeki baklavalı sütun başlığı sivri bir kemerle üst kat terası taşımaktadır. Kapı ve pencere sövelerindeki mermerler yapı ile uyum içindedir. Her katta iki sıra halinde planlanan pencereler cephede eşit aralıklarla ve düzenli bir şekilde yerleştirilmişlerdir. İç mekanda dikdörtgen olarak gördüğümüz form dış mekanda alt pencerelerde basık kemer olarak cepheye yansır. Üst pencereler sivri kemerli olup kemerleri muntazam örülmüştür.
Davutpaşa Kışla binası, Yeniçerilerin lağvedilmesinden sonra kurulan Asakir-i Mansure-i Muhammediye askerlerinin barınmaları için yaptırılmıştır. Sultan II. Mahmud döneminde 1826 tarihinde yapımına başlanan kışla 29 şaban 1242 (28 Mart 1827) tarihinde tamamlanmıştır.19 16335 numaralı ve H. 1243 (M. 1827) tarihli Baş Muhasebe Kalemi Defterinde Asakir-i Mansure-i Muhammediye Kışlası'nın keşfi ve inşaası için yapılan masraflar ilk maddede çıkarılmıştır ancak hemen arkasındaki maddelerde kışlanın çeşitli bölümlerinin ciddi bir tamirata ihtiyaç duyulduğu belirtilmektedir. Kışla binası geleneksel kışla plan tipinde, orta avlulu "U" şeklinde inşaa edilmiştir. Orta avluyu kucaklayan bir koridor ve koridorun tek tarafına dizilen hem de görünüş açısından özellikle vurgulanmıştır.
Davutpaşa Kışla binasında köşelerden başka ana giriş bölümü olan, padişahın ikameti için ayrılan ve yapının orta aksında bulunan bölüm öne doğru çekilerek vurgulanmıştır. Yapı duvarları her iki katta da metal kenetlerle birbirine bağlanarak sağlamlaştırılmaya çalışılmıştır. Özellikle merdiven kısımlarında ve koridorlarda duvar dışından geçen bu kenetler görülebilmektedir. Davutpaşa Kışla binası, zemin katta tek katlı olan hamamla birlikte planlandığından, üst kattan daha uzundur. Yapıda üçlü modül sistemi uygulanmış genelde her üç pencere farklı bir mekana açılmıştır. Yine her üç modülde bir taşıyıcı duvarlar bulunmaktadır. Hünkar dairesi olarak planlanan yapı ana giriş aksı iki aşamalı olarak öne çekilerek vurgulanmıştır. Ayrıca kapı ve pencere düzenindeki farklılıkta bu vurgulamaya yardımcı olmaktadır. Düzenli kesme taşların kullanıldığı bu cephe planlamadaki önemini cepheye yansıtmaktadır. Alt katta yarım daire kemerli geniş kapıların üstünde yine yarım daire kemerli pencereler bulunmaktadır.
Cephede gözlemlenen pencere gruplanmaları iç mekandaki üçlü modül sistemini dış mekana yansıtmaktadır. Yapının dört köşesindeki bölümler cephede oynamalar ve taş duvar örgüsü ile ön plana çıkarılmışlardır. Bazı kışlalarda gördüğümüz köşelerdeki kule vurgulaması yapılmaya çalışılmıştır. Yapının çatısı kırma çatı olarak düzenlenmiş olup, kiremit ile örtülüdür. Kışlanın kuzeyden batıya doğru uzanan kısmında, kışlaya bitişik olarak tek katlı olarak inşa edilmiştir. Üstü tonoz ile kapalı olup, duvarlarda pencereleri bulunmamaktadır.
Bu bölümden iki ayrı açıklıktan birincisi ile tuvalet bölmesine, diğeri ile esas hamam kısmına girilir. Soğukluk bölümünden geçilen diğer kapıdan ise hamama girilir. 90 cm. genişliğindeki hamam kapısı yan taraflardaki sövelere oyulan oyuklar içinde kapı menteşelerinin dönmesiyle açılır, kapanır. Bu kısmı çepeçevre dolaşan l0 cm. yüksekte bir mermer seki, bunun üzerinde de 12 adet mermer kurna bulunur. Mekanın orta kısmında 35 cm. yüksekliğindeki mermer altıgen forma göbektaşı denir. Buraya terlemek için oturulur veya yatılır. Bu bölümün üstü pandantifler üstünde yükselen kubbe ile örtülüdür. Kubbede tepe penceresi de denilen küçük müdevver pencereler bulunur.
Davutpaşa Sahrası'nın güneydoğu sınırında yola cepheli olarak inşa edilen fırın, ön cephede bulunan kitabesinden anlaşılacağı gibi Sultan Abdülhamid tarafından yaptırılmıştır. H. 1240 tarihli 31016 numaralı Hatt-ı Hümayun'da fırının açılması için müsaade istenmekte ve fırınlarda pişirilen yemekler için gerekli erzak belirtilmektedir. Bu belgeye göre pişirilen yiyecekler için erzak istendiğine aynı zamanda da fırının açılması için dilekçe verildiğine göre yapının bir kısmının tamirat ya da farklı bir nedenle kullanıma açılmadığı düşünülmektedir. Fırın 2 tam, 1 galeri olmak üzere üç katlı olarak inşaa edilmiştir. İki kattan oluşan bir ana yapı ve ona bitişik tek katlı iki koldan oluşan fırın binası "U" plânlı ve 40.65x32.50 m. boyutlarında bir yapıdır. Yapının ikisi iç avludan, ikisi ön cepheden olmak üzere dört adet giriş kapısı bulunmaktadır.
1 Arseven, Türk Sanatı Tarihi I-II, s. 654.
2 Eldem, Köşkler ve Kasırlar I, s. 1.
3 Uzunçarşılı, Osm. Devlet Teş. Kapukulu Ocakları, s. 266.
4 Özkan, Osm. Askeri Teşkilatı, s. 357.
5 Esin, Ordu Türk Saray Mim., s. 25.
6 Arseven, Türk Sanatı Tarihi I-II, s. 423.
7 Tuğlacı, The Role of the Balian Family, s. 77.
8 Aşkun, Sezgin, Tasarım Dergisi, s. 85-90.
9 Arslan, Gravür ve Seyehatnamelerde Ist. S. 201.
10 Çelebi; Seyahatname, s. 468.
11 Konyalı, Üsküdar Tarihi, s. 317.
12 Çelebi; Seyahatname, s. 469.
13 Tuglacı, The Role of the Balian, s. 252.
14 Cezar, Sanatta Batıya Açılış ve Osman Hamdi, s. 109.
15 Çetiner, Mekteb-i Fünun-u Harbiye-i., s. s. 94-95.
16 Arslan, Gravür ve Seyahatnamelerde, s. 210.
17 Batur, Dünden Bugüne İst., s. 223.
18 Eldem, Köşkler ve Kasırlar I, s. 22.
19 Özkan, Osm. Askeri Teşkilatı, s. 517.
Arseven, Celal Esat. Türk Sanatı Tarihi I-II, Menşeinden Bugüne Kadar, Mimari,
Heykel, Resim, Süsleme ve Tezyini Sanatlar, Milli Eğitim Banlığı, İstanbul, Tarihsiz.
Arslan, Necla. Gravür ve Seyahatnamelerde İstanbul (18. yüzyıl sonu ve 19. yüzyıl), İ. B. B. K. İ. Daire Başkanlığı Yay. No: 9, İstanbul, 1992.
Aşkun, İ. Sezgin, H. "Rami Kışlası Hakkında'', Tasarım Dergisi, Tasarım Yay. Yıl: 5, Sayı: 48, İstanbul, s. 85-90.
Batur, Afife. "Taşkışla'', Dünden Bugüne İstanbul Ansiklopedisi, Kültür Bakanlığı ve Tarih Vakfı Ortak Yayını, Cilt; 7, İstanbul, 1994, s. 221-223.
Cezar, Mustafa. Sanatta Batıya Açılış ve Osman Hamdi, Türkiye İş Bankası A. ş. Kültür Yayınları: 109, İstanbul, 1971.
Çetiner, Zühâl. "Mekteb-i Fünun-u Harbiye-i şahane'', II. Müzecilik Semineri Genkur. Yay. İstanbul, 1994, s. 54-55.
Eldem, Sedat Hakkı. Köşkler ve Kasırlar I, İstanbul Devlet Güzel Sanatlar Akademisi Yüksek Mimarlık Bölümü Rölöve Kürsüsü, İst., 1974.
Esin, Emel. "Ordu Türk Saray Mimarisinin Onbeşinci Asırdan Önceki Tarihçesi'', T. B. M. M. Milli Saraylar Bülteni, İstanbul, 1985, s. 25.
Evliya Çelebi. Seyahatname, İkdam ve TTE Yay. İstanbul, 1314 (M. 1893).
Konyalı, İbrahim Hakkı Üsküdar Tarihi, Eren Yayıncılık, İstanbul, 1977.
Özkan, Abdülkadir. "Osmanlı Askeri Teşkilatı'', Osmanlı Devleti ve Medeniyeti Tarihi, Ircıca, İstanbul, 1994, s. 337-371.
Tuğlacı, Pars. The Role of the Balian Family in Ottoman Architecture, İstanbul, 1990.
Uzunçarşılı, İ. Hakkı, Osmanlı Devleti Teşkilatından Kapukulu Ocakları I, Türk Tarih Kurumu Yay., Ankara, 1988.