Abdullah b. Amr b. El-as

SiyahLi

Harbi Üye
Forum Üyesi
Katılım
2 Mayıs 2020
Mesajlar
3,512
Tepkime puanı
8
Takım
Beşiktaş
ABDULLAH B. AMR B. EL-AS

Ashabın ileri gelen fakihlerinden ve aynı zamanda Abadile*den olan sahabi. Ebu Muhammed veya Ebu Abdurrahman künyesiyle tanınan Abdullah, Amr b. As'ın oğlu idi. Annesi de Raita (Reyta) binti Münebbih'tir. Abdullah, babası Amr b. el-As'dan önce müslüman oldu ve onunla birlikte Hicri yedinci yılda Medine'ye hicret etti.

Abdullah b. Amr (r.a.), Hz. Peygamber (s.a.s.)'in meclislerine devam ederdi. Onun tanındığı özelliklerden biri, Rasulullah'ın sözlerini ezberlemek ve kaydetmekti. Ashab, Abdullah'ın her şeyi yazdığını görerek, onu, bundan vazgeçirmek istemişler ve ona şöyle demişlerdir: "Sen Rasulullah'tan işittiğin her şeyi yazıyorsun. Halbuki Allah Resulü, gazap ve hoşnutluk hallerinde de söz söylemektedir. "Bunun üzerine tereddüde düşen Abdullah, durumu Hz. Peygambere anlatınca Rasulullah, onu dinledikten sonra şöyle buyurdu: "Yaz, çünkü canımı kudret elinde tutan yüce Allah'a yemin ederim ki, ağzımdan haktan başka bir şey çıkmamıştır." (Ahmed b. Hanbel, Müsned, II, 158).

Abdullah b. Amr, gece ve gündüzünü Allah yoluna vakfeden sahabelerdendi. Bütün vaktini oruç ve namaza adamıştı. Abdullah bu haliyle ilgili olarak şunları anlatır:

"Babam, beni Abdullah b. Abbas'ın kızı Umre ile evlendirdi. Fakat ben hep namaz ve oruçla vakit geçirdiğimden eşimle ilgilenememiştim. Bir gün babam, gelinini ziyarete geldi. Beni nasıl bulduğunu sormuş, eşim ona şu cevabı vermişti: "Kocam, erkeklerin en şereflilerindendir, fakat bizi arayıp sorduğu yok..." Babam, zevcemin bu sözlerinden üzülerek, beni arayıp sordu ve şöyle dedi: "Oğlum, sana, Kureyş'in en şereflilerinden bir kadın aldım. Sen ise şöyle yaptın, böyle yaptın!.." Daha sonra da, Rasulullah'a giderek beni şikayet etti. Rasulullah, babamı dinledikten sonra beni çağırdı. Hemen yüce huzurlarına vardım. Hz. Peygamber (s.a.s.):

- Sen gündüzleri oruç mu tutarsın?

- Evet, ya Rasulullah!

- Geceleri namaz mı kılarsın?

- Evet, ya Rasulullah!

Bunun üzerine Rasulullah şunları söyledi:

"- Fakat ben, oruç tutar ve yerim; namaz kılar ve uyurum, zevcelerimle de ilgilenirim. Benim sünnetim budur. Benim sünnetimden ayrılan benden değildir."

Rasulullah bana:

- Sen Kur'an'ı ayda bir kere hatmet!... dedi. Ben de:

"Fakat ben kendimi daha kuvvetli hissediyorum" dedim.

"O halde on günde bir kere hatmet" buyurdular.

"Fakat ben daha fazla da okuyabilirim" dedim.

"O halde üç günde bir hatmet", buyurdular.

Sonra oruca değinen Hz. Peygamber:

"Ayda üç gün oruç tut!" dedi.

Ben, "Daha fazla tutmaya gücüm yeter." dedim.

Ancak Rasulullah, daha fazlasına müsaade etmedi. Ben ise daha fazlasını rica ettim. O zaman müsaade buyurdu. Ne var ki ben daha fazla tutmakta ısrar ettim. Sonunda Allah Resulü şöyle buyurdular:

"Orucun en faziletlisi, kardeşim Davud (a.s.)'ın orucudur. O, bir gün oruç tutar, bir gün yerdi."

Bunu da ilave ettiler "Her abidin, ibadet için atılımlar duyduğu anlar vardır. Fakat bunu bir bezginlik takip eder. O zaman insan ya sünnete doğru gider, ya bid'ate. Bezginlik anında sünnete doğru giden hidayete ermiş demektir. Başka bir yola giden ise helak olur." (Buhari, Savm, 55, Nikah, 89, Teheccüd, 20; Müslim, Sıyam, 192; Nesai, Sıyam, 76; İbn Hanbel, II, 194, 198)

Bu hadis-i şerifin ravisi der ki: Abdullah b. Amr, bütün hayatını Rasulullah'ın bu tavsiyeleri çerçevesinde geçirdi. İhtiyarlığında bile, aynı şekilde hareket etti. Bazen de günlerce oruç tutar, sonra orucunu bozar ve şöyle derdi: "Rasulullah'dan bu hal üzere ayrıldım. Bu hali bırakıp başka bir hale girmek istemem."

Abdullah b. Amr, Hz. Peygamber (s.a.s.) devrinde birçok gazaya katıldı. Genellikle süvarilerle birlikte hareket ederdi. Son derece cömert, eli açık bir adam olduğundan, eline geçen her şeyi dağıtır ve herkesi memnun ederdi. Onun cihada katıldığını gösteren hadisler pek çoktur. Bunlardan, onun, gazaya çıkan mücahidleri hazırlama görevini yürüttüğünü de anlıyoruz.

Amr b. Haris ez-Zebidi diyor ki: Bir gün Abdullah b. Amr b. el-As'a sordum:

- Ya Eba Muhammed! Biz öyle bir yerdeyiz ki, burada bir dirhem ve dinar namına para yoktur. Bütün malımız davarlarımızdan ibarettir. Bunları değiştirerek alış-veriş yapıyoruz.

Bir ineği, bir müddet için koyun karşılığında alıyoruz. Yahut bir deveyi birkaç inek karşılığında veriyoruz. Deve karşılığında at ve kısrak alıyoruz. Fakat bunların hepsi zamanla kayıtlıdır. Bunda bir zarar var mı?

-Tam adamını buldun, dedi. "Rasulullah bir gün yanımda bulunan develere askerleri bindirerek, bir tarafa sevketmemi emir buyurdu. Develerin askerlere yetmeyeceğini gördüm. Rasulullah'a vararak, bazı askerlerin bineksiz kaldıklarını söyledim. O zaman Rasulullah, bana şu cevabı verdi: "Sadakalardan gelen erkek develer karşılığında dişi develer satın al ve askerlere binek temin et!.. " Ben de bir erkek deve karşılığında üç dişi deve satın alarak, bütün askere binek sağlamış oldum. Daha sonra Rasulullah, sadakalara ait olan develerin bedelini ödedi."

Asr-ı Saadet'ten sonra, Abdullah b. Amr'ın katıldığı en önemli cihad Yermük'tür. Abdullah'ın babası Amr b. el-As, bu cihad hareketinin kumandanlarından biriydi. Abdullah bu savaşta büyük yararlıklar göstermişti. (İbnü'l-Esir, Üsdü'l-Cabe, 111, 234).

Kendisi Amr b. As'ın oğlu olduğundan, tabii olarak babasının hareket çizgisini takip etmişti. Ne var ki, Abdullah'ın babasının yanında bulunması, Muaviye'yi körü körüne desteklediği anlamına gelmez. Çünkü o, sonuna kadar tarafsızlığını koruyan büyüklerdendi. Kendisi babasıyla birlikte Muaviye'nin tarafında bulunmasına rağmen, Sıffın'da savaşa katılmadı. Hiçbir müslümanın kanını dökmedi ve hiçbir zaman bir müslümana karşı silah çekmedi.

Sıffın'da Ammar b. Yasir'in şehid olması üzerine, Hz. Abdullah'dan gelen şu rivayet her şeyi açıklamaktadır:

Hanzala b. Huveylid şöyle anlatır: "Muaviye'nin yanındaydım. Ammar'ın kesik başı için birbiriyle tartışan iki adam geldi. Bunlar, birbirleriyle Ammar'ı ben öldürdüm, diye çekişiyorlardı. Abdullah, onlara şu sözleri söyledi: İçinizde onu öldüren kimse sevinsin! Çünkü Rasulullah: "Ammar'ı azgın bir topluluk öldürecektir. " buyurmuştur. (İbn Sa'd, Tabakat, 111, 252). Abdullah'ın bu hadisi rivayet etmesi Muaviye'yi endişelendirmiş ve Abdullah'a şöyle demişti:

-O halde, sen niçin bizimle berabersin? Abdullah:

- Babam beni, bir gün Rasulullah'a şikayet etti. Rasulullah da bana şöyle emretti: "Baban hayatta oldukça ona itaat et ve onu dinlememezlik etme." İşte bunun için sizinle beraberim. Fakat asla savaşa katılmam! (Ahmed b. Hanbel, II, 166).

Aynı olayı, Abdullah b. Haris de naklediyor ve diyor ki: "Ben, Abdullah b. Amr ve Muaviye ile birlikte yürüyordum. Abdullah, babası Amr b. el-As'a bakarak dedi ki: Rasulullah'ın şu sözleri söylediğini duydum: "Ammar'ı azgın bir topluluk katledecektir!.. " Bunun üzerine Amr b. el As Muaviye'ye bakarak: "Duydun mu ne dediğini?" dedi. Muaviye hemen durumu kurtarmak için: "Ammar'ı biz mi öldürdük ya? Onu buralara getirenler öldürdü!" dedi. (İbn Sa'd, Tabakat, 111, 252, İbnü'l-Esir, el-Kamil, 111, 311).

Bütün bu sahih rivayetlerden anlıyoruz ki, Abdullah b. Amr fitneye karışmayıp, müslüman kanı dökmedi. Hatta müslümanların birbiriyle uğraşmasını, birbirlerine saldırmalarını daima üzüntüyle karşılayıp bu hareketleri kötülemekten geri durmadı. (İbnü'l-Esir, 111, 234).

Bu iki olay, Abdullah'ın yalnız bir mecliste değil, birçok topluluklarda bildiğini söylemekte tereddüt etmediğini göstermektedir. Nitekim bir gün Abdullah ile Ebu Said el-Hudri ve Hz. Hüseyin (r.a.) Mescid-i Nebevi'de bulundukları sırada, Sıffin olayı hatırlanmış ve söz konusu edilmişti. Ebu Said Abdullahta, "Sıffin harbinde şamlılarla bulunmasının ne gibi bir hikmete dayandığını" sordu. Abdullah'ın verdiği cevap şuydu: Ben Sıffin savasına katılmadım. Çünkü böyle bir savaşa katılmak bizim Allah Resulü'nden aldığımız terbiye ve hidayete aykırıydı. Fakat Rasulullah bana, "Babana itaatsizlik etme!" buyurmuştu. İşte bunun için babamın yanından ayrılmadım. Ancak asla savaşa katılmadım ve hiçbir müslümana silah çekmedim."

Abdullah b. Amr hicri altmışbeş'inci yılda yetmişiki yaşındayken Mısır'ın Füstat şehrinde vefat etti ve oraya defnolundu.

Abdullah (r.a.) ashab arasında ilim ve faziletiyle tanınırdı. Arapça'nın yanı sıra İbrani'ce ve Süryanice bilirdi. Böylece Tevrat ve İncil'i de okuyup, tetkik etme imkanı bulmuştu. Hz. Ebu Hureyre (r.a.) Abdullah'tan bahsederken; Abdullah'ın daha fazla hadis bildiğini, zira onun hadisleri yazdığını, fakat kendisinin yazmadığını söylemektedir. (Buhafi, Ilim, 39).

Abdullah Rasulullah'dan duyduklarını yazarak bu hadisleri bir arada toplayan bir kitap meydana getirmişti. Bu kitaba "es-Sahifetü's-Sadıka" adı verilirdi. Kendisine bir şey sorulduğunda buna bakarak cevap verirdi.

Ebu Kubeyl şunu rivayet ediyor: Abdullah'ın yanında bulunuyorduk. Kendisine bir soru soruldu: "Hangi şehir daha önce fetholunacaktır? Kostantiniyye mi, Roma mı?.." Abdullah, soruyu dinledikten sonra bir sandık getirdi, içinden bir kitap çıkarttı ve ona bakarak şu cevabı verdi: "Bir gün Rasulullah'ın çevresinde oturmuş yazı yazıyorduk. Derken Rasulullah'a bir soru soruldu: "şu iki şehirden hangisi daha evvel fetholunacak; Kostantiniyye mi, Roma mı?" Allah Rasulü, şu cevabı verdiler: "Önce Herakl'in şehri (Kostantiniyye yani İstanbul) feth olunacaktır." (Ahmed b. Hanbel, Müsned, II, 176).

Abdullah b. Amr Rasulullah'tan yediyüzyirmiiki hadis rivayet etmiştir. Bunlardan on yedisini Buhari ve Müslim müştereken rivayet ederler. Ayrıca ondan Buhari'de sekiz, Müslim'de yirmi kadar hadis kaydedilmiştir. Çok hadis rivayet ettiği için Muksirundan sayılmaktadır.

Abdullah b. Amr bizzat işiterek Rasulullah'tan hadis-i şerif rivayet ettiği gibi, Hz. Ömer'den, Abdurrahman b. Avf'dan, Muaz b. Cebel'den, Ebu'd-Derda, gibi birçok sahabeden hadis rivayet etmiştir. Kendisinden de, Enes b. Malik, Ebu Umame, Sehl b. Hanif, Abdurrahman b. Haris b. Nevfel, Mesruk b. Ecda, Said b. elMüsevveb, Cübeyr b. Nüfeyr, Sabit b. İyad el-Ahnef, Kayseme b. Abdurrahman el-Ca'fi, Humeyd b. Abdurrahman b. Avf, Zir b. Hubeys, kendi oğlu Muhammed, Tavus, Salih b. Keysan, Amir b. Surahil, Sa'bi, İbn Ebi Müleyka, Urve b. Zübeyr, Abdurrahman b. Cübeyr, İkrime, Ebu Seleme b. Abdurrahman, Ebu Zur'a b. Amr b. Cerir, Ebu'z-Zübeyr el Mekki, Amr b. Dinar Hasan-ı Basri ve daha pek çok alim hadis rivayet etmiştir.

Abdullah'ın ders halkaları son derece genişti. Hadis öğrenimi görmek isteyenler uzak ve yakın diyarlardan gelerek ondan ders okurlardı.

Naha alimlerinden biri der ki: İlya mescidine giderek, bir cemaatle birlikte iki rekat namaz kıldım. Derken adamın biri geldi. Bana yakın bir yerde namaza durdu. Herkes bu adamın yanına koştu. Meğer bu zat, Abdullah b. Amr b. el-As'mış. O, namazdan sonra oturup, halka ders vermek istedi. Fakat Muaviye'nin oğlu Yezid'in elçisi gelerek onu çağırdı. Bunun üzerine Hz. Abdullah, cemaate bakarak: "Bu adam (Yezid) benim size Allah Rasulünün hadislerini öğretmemi istemiyor. Onun babası da bunu istemezdi. Halbuki ben Allah Rasulünden şunu işittim: "Ya Rabbi şu dört husustan sana sığınırım: Fayda vermeyen ilimden, huşua varmayan kalpten, doymayan nefisten ve kabul olunmayan duadan..."(Nesai, İstiaze, 18, 21, Tirmizi, Deavat, 68; İbn Mace, Dua, 2; Ahmed b. Hanbel II, 167, 198, 340).

Abdullah'ın talebeleri, onu son derece sever, etrafında oturup ders dinlerlerken, birisinin gelip, bu dersi bozmasını istemezlerdi. Bir gün adamın biri, Abdullah'ı görmek istedi. Bunun için de safları yararak ilerlemesi gerekti. Talebeleri hemen bu adamı durdurmak istemişlerse de, Abdullah: "Bırakınız gelsin" deyince adam safları yara yara Hz. Abdullah'ın yanına varıp;

- Bana, Rasulullah'dan dinleyerek ezberlediğin bir söz söyle! dedi. Abdullah b. Amr bu adama şunları söyledi:

- Rasulullah' (s.a.s.)'ın şöyle buyurduğunu ondan dinledim: "Müslüman, müslümanların, onun dilinden ve elinden emin olduğu kimsedir. Muhacir, Allah'ın yasakladığı her şeyden uzak olan kişidir." Abdullah (r.a.)'ın ilminden en çok istifade eden şehirlerden biri de Basra idi. Basra'da, herkesten önce oranın valileri derslerine koşarlardı. Onun rivayetlerinden ümmet istifade etmiştir.

Ahmed AÐIRAKÇA

Abdullah b. Amr b. el-As'tan Rivayet Edilen Hadisler

"Dünyada adalet tevzi edenler, kıyamette bu davranışlarının mükafatı olarak inciden minberler üzerinde dururlar."

"Merhamet edenlere, Allah rahmetini esirgemez. Yerdekilere acıyınız ki, göktekiler de size acısınlar."

"Cebrail, bana, komşu hakkını gözetmeyi o kadar tavsiye etti ki, komşunun komşuya mirasçı olacağını sandım."

"Allah, ilmi, insanlardan çekerek kaldırmaz. İlmi, alimlerin ölümüyle çeker. Ortada alim kalmayınca, cahiller başa geçerler; sorulanlara ilimsiz cevaplar verirler, hem kendileri sapar, hem başkalarını saptırırlar."

"Ümmetimin zalimden korktuğunu ve ona 'sen zalimsin' denmekten çekindiğini görürseniz, onda bir hayır kalmamıştır."

"Kalbinde bir hardal tanesi kadar kibir olan cennete giremez."

"Rüşvet alanla veren mel'undur."

"Azı sarhoş edenin, çoğu da haramdır."

Rasulullah'a sordum: Bazı kafirlerin cenazeleri geçiyor, onlara ayağa kalkalım mı? Allah Rasulü buyurdular: "Evet, kalkınız, çünkü siz ona değil, ruhları kabzedene ta'zimen kalkıyorsunuz."

"Namazına devam edenlerin namazı, kıyamet günü, onlara nur, burhan ve kurtuluş olur. Ona devam etmeyenler, kıyamet günü, nursuz, burhansız ve kurtuluşsuz kalırlar."

Rasulullah'a soruldu: Amellerin hangisi hayırlıdır? Buyurdular: "Yemek yedirmek, tanıdığına ve tanımadığına selam vermek."

"Camiye cemaate gidenin attığı her adım günahlarından birini giderir; her adımda onun amel defterine bir iyilik yazılır."

Rasulullah şöyle dua ederdi: "Ya Rabbi! Borç galebesinden, düşman galebesinden ve düşman sevinmesinden sana sığınırım!"

"Allah'a ve ahirete iman eden, misafirine ikramda bulunsun. Allah'a ve ahirete inanan, komşusuna hürmet etsin. Allah'a ve ahirete inanan, ya hayrı söylesin ya da sussun!.."

Rasulullah'a sordular: Cennete götüren amel nedir? Buyurdular: "Doğruluk!. İnsan doğru olursa itaatli olur, itaatli olunca mü'min olur, mü'min olunca da Cennete girer. Rasulullah'a tekrar sordular: Cehennem ameli nedir? Buyurdular: "Yalan!. İnsan, yalan söylerse facir olur, facir olursa kafir olur, kafir olunca da Cehenneme gider."

Bir gün Rasulullah'ın yanındaydım. "Gariplere ne mutlu!.." buyurdular. Bunlar kimlerdir? diye sorduk. Buyurdular ki: "Bunlar, sürü sürü fena adamlar arasında bir takım iyi adamlardır. Onları dinlemeyenler, dinleyenlerden kat kat fazladır."

"Dört sıfatla muttasıf olduktan sonra, dünyadan başka bir şey kazanmadığına önem verme. Bunlar: Emaneti koruma, doğru konuşma, güzel huy ve iffet..."

"Yiyiniz, içiniz, sadaka veriniz, israfsız ve tekebbürsüz giyininiz Allah, nimetlerinin kulları üzerinde görünmesini ister."

"Bize karşı silah taşıyan, bizden değildir."

"Küçüğümüze acımayan, büyüğümüze hürmet etmeyen bizden değildir."

"Sizin, kıyamet günü bana en yakınınız ve en sevgili olanınızın kim olduğunu haber vereyim mi? En iyi huylu olanlarınızdır..."

"Zimmet ehlinden birini öldüren cennet kokusunu alamaz. Cennet kokusu ise kırk yıllık mesafeden duyulur."

Rasulullah bana buyurdular: "Senin gündüzlerini oruç, gecelerini namaz ile geçirdiğini haber aldım. Böyle yapma. Çünkü cesedinin senin üzerinde hakkı vardır, gözlerinin hakkı vardır, zevcenin hakkı vardır. Ayda üç gün oruç tut kafi..."

Adamın biri, Allah Rasulüne gelmiş ve ona: Sana bey'at için geldim. Geride anne ve babamı ağlar-bıraktım, dedi. Rasulullah buyurdular: "Geri dön, onları ağlattığın gibi güldür."

Adamın biri, Rasulullah'a gelmiş ve ondan cihad için müsaade istemişti. Rasulullah sordu: Senin ebeveynin hayatta mı? Adam, evet, dedi. Rasulullah emretti: "Dön ve onlara bak!.."

Bir gün Allah Rasulü, cemaate sordular:

"- Müslim kime derler, biliyor musunuz?"

"- Allah ve Rasulü daha iyi bilir."

"- Müslim, müslümanların elinden ve dilinden emin oldukları kimsedir."

"- Mü'min kime denir biliyor musunuz?"

"- Allah ve Rasulü daha iyi bilir."

"- Mü'min, mü'minlerin malları ve canları konusunda kendisinden emin oldukları kimsedir. Muhacir, fenalığı terkedendir."

"şehit olanın bütün günahları affolunur. Borç hariç..."

Bir gün Allah Rasulü, Hz. Sa'd'ı abdest alırken gördü ve ona şöyle dedi: "Sa'd, bu ne israf!.." Hz. Sa'd: Ya Rasulullah, abdestte de mi israftan sakınacağız? dedi. Rasulullah buyurdular: "Akan bir nehir önünde olsanız bile suyu israftan sakınınız."

Bir gece rüyamda, parmağımın birinde yağ, birinde bal gördüm. İkisini de yalıyordum. Sabah rüyamı Allah Rasulüne arzettim. Buyurdular: "Sen iki kitabı; Kur'an-ı da Tevrat'ı da okursun. " Ben, her ikisini de okudum.

Rasulullah'a sordular: Hicret nedir? Allah Rasulü cevap verdiler: "Hicret, gizli ve açık her fenalığı terketmektir, namazı kılmak ve zekatı vermektir. Böyle yaparsanız, her nerede olursanız olun muhacirsinizdir..."

(Ahmed b. Hanbel, Müsned, II, 158-226 arasında yer alan Abdullah b. Amr b. el- Ass'ın Müsnedi).
 

Benzer konular

İçerik sağlayıcı "paylaşım" sitelerinden biri olan Harbimekan.Com Forum, Eğlence ve Güncel Paylaşım Platformu Adresimizde 5651 Sayılı Kanun’un 8. Maddesine ve T.C.K’nın 125. Maddesine göre TÜM ÜYELERİMİZ yaptıkları paylaşımlardan sorumludur. Harbimekan.Com sitesindeki konular yada mesajlar hakkında yapılacak tüm hukuksal Şikayetler için info@harbimekan.com yada iletişim sayfası üzerinden iletişime geçilmesi halinde ilgili kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 3 Gün (72 Saat) içerisinde Forum yönetimi olarak tarafımızdan gereken işlemler yapılacaktır.

Bu Site, Bilim ve Sağlık Haber Ajansı Üyesidir.

Yığıntı - 8kez - kaynak mağazam - Uğur Ağdaş